Ayrılığa Göç
Dokunmayı düşlerim ellerine
buz düşer parmak uçlarımdan
ağaçlar rüzgara secde eder
zaman geçmekten usanan bir ihtiyar
Beyrut’ta barut kokar tüm oyunlar
Lût gölünde güllenir bir kavmin ızdırabı
ağlama duvarında bir çocuğun gülüşü daha solar
hain kesilir Tel Aviv’de tüm sokaklar
yasaklanır duaların kederli yorgunluğu
çan sesi böler uykunun mazlum salasını
ben çöl olurum
sen kurşun ıslığı
kanar yazgımız her çizgide
umutsuzluğumuza gök ağlar...
gözlerinden öpmeyi hayal etsem
kanatlanır bir mısra dudağımdan
bağrım ateş olur
gözlerim umarsız bir masal
Kâbil’de bir kız çocuğu eteğine taşları doldurur
su içer saçlarından bir oğlan
ayaklanır tüm dağlar adı isyan olur
ovalarında ölür ilk bakışta bir bahar
Tebriz’e uzanır hasretin kara ırmağı
Farsça yazılır tüm mektuplar
ben ırmak olurum
sen darağacında günahkâr
acır parmağımız her ezgide
dilsizliğimize tövbeler tuz basar...
sesini duymak istesem
kurur buğulanan Akdeniz iklimi
göğsümde kudretli topraklar çatlar
umut karalanır dalgaların hırçınlığına
özlem yakamoz olur
dolunay kimsesiz tapınak
Palandökenden çığ düşer unutulan köy yoluna
başaklar boy vermez harmanlar talan olur
sislenir İstanbul , Beyoğlu’na hüzün çöker
vuslat kokar tüm tren garları vedalarla arşınlanır raylar
bozkıra imrenir tüm yeşil ormanlar
duyulmaz yankısı kirpiğimin, ardımdan şehirler yanar
ben yorgun bir göçebe olurum
sen yol kenarında virane bir duvar
yaralar hasretimiz her özleyişte
ayrılığa söylenir tüm şarkılar…
Dokunmayı düşlerim ellerine
buz düşer parmak uçlarımdan
ağaçlar rüzgara secde eder
zaman geçmekten usanan bir ihtiyar
Beyrut’ta barut kokar tüm oyunlar
Lût gölünde güllenir bir kavmin ızdırabı
ağlama duvarında bir çocuğun gülüşü daha solar
hain kesilir Tel Aviv’de tüm sokaklar
yasaklanır duaların kederli yorgunluğu
çan sesi böler uykunun mazlum salasını
ben çöl olurum
sen kurşun ıslığı
kanar yazgımız her çizgide
umutsuzluğumuza gök ağlar...
gözlerinden öpmeyi hayal etsem
kanatlanır bir mısra dudağımdan
bağrım ateş olur
gözlerim umarsız bir masal
Kâbil’de bir kız çocuğu eteğine taşları doldurur
su içer saçlarından bir oğlan
ayaklanır tüm dağlar adı isyan olur
ovalarında ölür ilk bakışta bir bahar
Tebriz’e uzanır hasretin kara ırmağı
Farsça yazılır tüm mektuplar
ben ırmak olurum
sen darağacında günahkâr
acır parmağımız her ezgide
dilsizliğimize tövbeler tuz basar...
sesini duymak istesem
kurur buğulanan Akdeniz iklimi
göğsümde kudretli topraklar çatlar
umut karalanır dalgaların hırçınlığına
özlem yakamoz olur
dolunay kimsesiz tapınak
Palandökenden çığ düşer unutulan köy yoluna
başaklar boy vermez harmanlar talan olur
sislenir İstanbul , Beyoğlu’na hüzün çöker
vuslat kokar tüm tren garları vedalarla arşınlanır raylar
bozkıra imrenir tüm yeşil ormanlar
duyulmaz yankısı kirpiğimin, ardımdan şehirler yanar
ben yorgun bir göçebe olurum
sen yol kenarında virane bir duvar
yaralar hasretimiz her özleyişte
ayrılığa söylenir tüm şarkılar…