FatmagüLün Suçu Ne Fan Clup

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Beren Saat ve Engin Akyürek Yeni Sezona Damga Vuracak Kanal d Ekranlarında Yeni Sezonda Başlayacak



Fatmagülün Suçu Ne'deki Konuyu beğendin mi ? Paylaş.



2 posters

    Birici hayatım morgda bitti

    küLah•
    küLah•
    Süper Mod

    Süper Mod


    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 90
    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 19/07/10
    Takım Takım :  Birici hayatım morgda bitti K4w7mb7b
    Ruh Hali Ruh Hali :  Birici hayatım morgda bitti Mutlu10

    top Birici hayatım morgda bitti

    Mesaj tarafından küLah• Salı Tem. 20, 2010 12:50 pm

    28 Haziran 2009 10:03
     Birici hayatım morgda bitti Sonraki
    BİRİNCİ HAYATIM MORGDA BİTTİ!
     Birici hayatım morgda bitti 91e63c1f15d325b97657166824268533
    HÜRRİYET YAZARI AYŞE ARMAN AŞK-I MEMNUN DİZİSİNİN
    BİHTER'İ BEREN SAAT'LE OLAN HOŞ SOHBETİ KALEME ALDI..
    Hepimizi
    ekrana kilitleyen Aşkı Memnu’nun güzel Bihter’i Beren Saat’e bayıldım.
    Müthiş bir kız.

    Buraya yazıyorum, bu kızın adını daha çooook
    duyacağız. Onu tanıyınca, güzelliğin ikinci planda kaldığını
    anlıyorsunuz, bu kızda başka bir şey var, evet çok zeki, evet çok
    parlak, ama sadece bunlar değil. Bir sürü insan parlak. Onda tuhaf bir
    özgürlük duygusu, bağımsızlık, değişkenlik, dürüstlük, gözüpeklik ve
    gözükaralık var. İnsanları iplemeyen bir hal. Sevdiklerini kaybetmiş
    olanlar, büyük acılar yaşamış olanlar, hayattaki tek gerçeğin ölüm
    olduğunu biliyor ve bizim gibi her şeye üzülmüyor.

    Kendinizi ilk
    hatırladığınızda neredesiniz?

    - Ankara’da evde. Aynaya bakıyorum.
    Elimde deodoran şişesi var, şarkı söylüyorum, dans ediyorum, sahnede
    olmak istiyorum. Böyle şeyler hayal ediyorum. Ama öyle yırtık bir tip
    değilim. Dışavurumcu ve haylaz da değilim. Daha çok kendi kendini
    oyalayan, kendi dünyasında yaşayan bir kız çocuğu...

    Anne-baba?

    -
    İkisi de spor akademisinden mezun. Sporcu çocuğuyum ben. Bu tabii
    hayatıma disiplini getirdi. Ve fit olmayı. İkisi de fitti. Benim
    hayatımın bir tarafında da spor hep oldu ve dans. Baleyle başladım,
    sonra salsa, tango...

    Sahne?

    - Yuvadan beri vardı. Ama TED
    Ankara Koleji’nde okurken Opera’dan sahne filan kiralanırdı. Bayağı
    prodüksiyonlu müzikaller. Bir gün sınıfa geldiler, dans seçmesi
    yaptılar. Kendimi sahnede bulmam dansla oldu, bir sonraki sene, baktım
    bizim için yazılmış bir metin de vardı. Ben de başrollerden birini
    oynuyordum ve mutluluktan ölüyordum.

    Oyuncu olacağınız belliydi
    yani...

    - E yok, çok da öyle ilerlemedi hayatım. İyi bir
    öğrenciydim, hep takdir, teşekkür... Babam işletme okumamın benim için
    daha iyi olacağını düşündü. Baskı yapmadı ama kendimi işletme
    fakültesinde buldum...

    Eyvah!

    - Hem de ne eyvah. Hayatımın
    yanlış yöne aktığını fark ediyordum. Olmamam gereken bir bölümde, beni
    hiç ilgilendirmeyen şeyler öğreniyordum. Kendimi nasıl sıkışmış
    hissettiğimi anlatamam.

    Ne yaptınız?

    - Bunu dillendirmeye
    başladım...

    Kime anlatıyorsunuz?

    - Efe’ye.

    Efe
    kim?

    - Hayatımın aşkı. O da TED’dendi. 3 yıldır birlikteydik. Hem
    arkadaştık hem aşık. Bir dakikamız ayrı geçmiyordu. Benden bir yaş
    küçüktü ama çok olgundu. Bir gün, 'Hadi kalk' dedi, o zaman da
    Türkiye’de acayip bir yarışma kirliliği var, şarkı yarışmalarının da
    oyunculuk versiyonu yapılıyor, 'Gideceğiz bakacağız, ne kaybedersin ki,
    verirlerse bir form doldururuz' dedi.

    Siz ne dediniz?

    -
    Bir şey demeye fırsatım olmadı ki, aldı götürdü. Paldır küldür o
    elemelerde buldum kendimi. Geçtim elemeyi. İstanbul’dakine çağırdılar.
    Oraya da gittik. Her şey rüya gibiydi, 20. yaş günümü o yarışmada
    kutladım. 4 ay çeşitli oyuncu adaylarıyla bir kamptaydım, bir sürü şey
    öğreniyordum. Efe sonsuz destekledi.

    Neydi sizi bu kadar
    birbirinize bağlayan?

    - Muhtemelen hayatımda bir daha
    yaşayamayacağım kadar gerçek aşk...

    BENİ AKŞAM EVE BIRAKTI SONRA
    MORGDA GÖRDÜM

    Efe’nin diğer erkeklerden farkı neydi?

    - Bir
    erkeğin, üstelik 19 yaşındaki bir erkeğin, seni teşvik etmesi, sana bir
    başka dünyanın, belki de kendisinden uzaklaştıracak bir dünyanın
    kapılarını açması, çok sık rastlanan bir şey olmasa gerek. Benim hayatım
    bambaşka tarafa akıyordu, Efe resmen o akışı değiştirdi.

    Anneniz
    babanız tanıyor muydu Efe’yi.

    - Tabii, tabii. Biz çok iyi bir
    ikiliydik. Ayrılmaz ikili.

    Sonra peki?

    - Yarışma bitti,
    ben ikinci oldum. Ankara’ya döndüm. Sonra bir akşam beraberdik, beni eve
    bıraktı, ben yatmaya gittim ve ve ve.... Birkaç saat sonra da onu
    morgda gördüm.

    Aman Allah’ım!

    - Evet... Arabayı bir
    arkadaşı kullanıyormuş... Delikanlılık, gençlik, hız... Trafik kazası
    geçirmişler...

    Size nasıl haber verdiler?

    - Kardeşi aradı.
    Gazi Hastanesi’ne nasıl gittiğimi hatırlamıyorum. Kopuk oralar. Yol
    boyu dua ettim. Ama Efe gitmişti, hissettim. Onu hastaneye yetiştirmeye
    çalışan ambulansta ölmüş. Onu son kez görmek ve dokunmak istedim...

    Hiç
    tereddüt etmediniz mi?

    - Deli misin? Aşk bu. Ne halde olursa
    olsun, o kabulümdü. Onu son bir kere görmek ve ona dokunmak istedim.

    SON
    KEZ NEDEN ÖPMEDİM DİYE PİŞMAN OLABİLİRDİM

    'Evladım, yapma etme!'
    diyen...

    - Annem yanımdaydı ama engel olmadı. Kişi ölümü nasıl
    yaşamak istiyorsa öyle yaşamalı. İleride onu neden son kez öpmedim diye
    pişmanlık duyabilirdim.

    Uyuyor gibi miydi?

    - Hayır ama
    her hali güzeldi.

    Bu olaydan sonra hayatı algılamanız değişti mi?

    -
    Orada, o morgda, sevdiğim adama bakarken 'Birinci hayatım bitti, şimdi
    ikinci hayatımdayım' dedim. Gerçekten de doğru, artık başka biriyim. Ben
    insanların kafayı taktığı şeylere, 'Amaaaan, Allah başka dert
    vermesin!' diyebiliyorum, aldırmıyorum. Çünkü ölüm gibi bir gerçek var
    bu hayatta.

    Peki akabinde neler yaşadınız?

    - Tamamen
    saçmaladım.

    Nasıl yani?

    - O kadar büyük bir acıydı ki,
    üzerine geçmeye çalıştım, kendime bir sevgilim yaptım. Zannettim ki bu
    acıyı aşarım. Tabii Efe’nin arkadaşları 'Nasıl olur da biriyle birlikte
    olabilirsin? Efe’ye bunu nasıl yapabilirsin?' dediler, benden nefret
    ettiler. Normal karşılıyorum, Efe’yi delicesine özlerken, benden nefret
    etmek acılarını biraz olsun hafifletti...

    Ne kadar sonra
    hayatınıza biri girdi?

    - 4 ay sonra.

    E biraz çabuk olmuş.

    -
    Evet. Ama ben 'Bundan da çıkabilirim, yapabilirim, hayata devam
    edebilirim' çabasıyla yaşamış biriyim. Hep böyle şeyler kanıtlamaya
    çalıştım kendime. Bu da onlardan biriydi. Olmadı tabii. Böyle bir
    travmanın üzerine olması da imkansızdı. Yine de denedim. Acımı çalışarak
    unutmaya çalışmamla, ünlenmeye başlamam eşzamanlı oldu. Araya dört dizi
    ve bir uzun metraj film sığdı. Beş yıl geçti ve işte buradayım.

    Peki
    Efe’nin annesi?

    - O anlatılmaz bir şey. 'Aşkımı kaybettim!' diye
    acımdan geberiyorum, annesine baktıkça kendi kendime 'Sen ne diyorsun
    ya! Sen mi acı çekiyorsun?' diyorum.

    Bu olay erkeklerle
    ilişkinizi etkiledi mi?

    - Etkilemez mi? Çok uzun bir süre
    sağlıklı bir ilişki kuramadım. Sonra da... Ben hiç kavga etmem mesela.
    Öyle bir şey gelişti bende. Çekip gitmem. Pişman olacağım şeyler
    söylemem. Çünkü biliyorum ki yarın sabah olmayabilir.

    Siz
    erkeklerle arası iyi olan bir kadın mısınız? Bazıları taktiklerin
    kadınıdır mesela...

    - Yok, kadın-erkek ilişkilerinde satranç
    oynandığında, ben orada samimi bir şey olduğuna inanmam. Bakalım hayat
    ne getirecek diye yaşıyorum. 'Hayat beni hayal edemeyeceğim kadar
    şaşırtsın!' diyorum. Açıkçası hiçbir şeyi de çok fazla sorgulamıyorum.

    'Çok
    güzel kadınlar kendileriyle o kadar meşguldür ki, ne karşısındaki adamı
    yeteri kadar sevebilirler, ne sevişirken kendilerini verebilirler...'
    Katılır mısınız?

    - Kameranın çektiği anlarda güzel görünüyorum,
    çünkü makyajlıyım. Onun haricinde ben gayet normal bir kadınım. Dürüstçe
    itiraf edebilirim ki, pek çok ilişkide ben daha çok seven taraf
    olmuşumdur. Bana yüz vermeyen bir sürü adam da oldu.

    Pek çok
    insan Kıvanç Tatlıtuğ ile ilişkiniz olduğunu düşünüyor...

    -
    Bugüne kadar hiçbir rol arkadaşımla ilişkim olmadı ama basın hep 'Var'
    diye yazdı. Normal karşılıyorum.

    Bergüzar Korel ve Halit Ergenç
    sevgili olunca, 'Demek ki basının da bir bildiği varmış!' oluyor insan!

    -
    Ben insan partneriyle sevgili olamaz demiyorum ki. Günün 20 saati
    onunla birliktesin. Haftanın 5-6 günü de settesin. Olabilir. Ama benim
    olmadı. Ne Mahzun’la (Kırmızıgül), ne Okan’la (Yalabık), ne de Kıvanç’la
    (Tatlıtuğ). Ama insanlar fotoğraf olarak yakıştırıyorlar. Bir de
    Kıvanç’a bakıyorlar, 'Aman Allah’ım bu adama nasıl karşı koyulabilir
    ki?' diyorlar. Olabilirdi ama olmadı...

    3 ay sonra sizi el ele
    görsek Bebek Kahve’de... Utanmaz mısınız?

    - Yoo. Utanılacak bir
    şey değil ki. Hayatın ne getireceğini bilmiyorsun. Ama bizim aramızda
    öyle bir şey yok. Hem Kıvanç’ın sevgilisi var.

    Ama siz
    sevgilinizden ayrıldınız.

    - Evet. Birkaç hafta oldu.

    Tam
    da o meşhur sevişme sahnelerinin üzerine... İnsanın sevgilisi oyuncu
    bile olsa, bozulmuyor mu?

    - Aynı işi yapan biri, herhangi bir
    adam kadar bozulmuyor. O da çeşitli sahnelerde öpüştüğü ama öpüştüğü
    oyuncuyla sevgili olmadığı için, o sahnede ne hissettiğinizi
    anlayabiliyor. Öpüşme sahneleri, sevişme sahneleri gerçek değil ki, bir
    illüzyon. Biliyorum dışarıdan anlaması zor ama iki tarafın da son derece
    gergin olduğu sahneler. Yönetmen, 'Şurada şöyle yapın, buraya gelin,
    oturun ve öpüşün' diye komutlar veriyor...

    'Şimdi alt dudağı öp!'
    diye bağıran oluyor mu?

    - O kadar değil. Ama 50 tane insanın
    gözünün önünde yaşanan bir an. Sadece seyirciye gerçek, yaşayanlara
    değil.

    Sizin setten birine 'Kıvanç’la Beren’in ilişkisi varmış'
    desek 'Hadi len!' der mi?

    - Tabii ki der, bütün set söyler! İki
    insan arasındaki enerjinin değiştiğini herkes hisseder, o saklanabilecek
    bir şey değildir. Bizde öyle bir enerji yok. Ama tabii bizim ne
    hissettiğimizden çok, izleyiciye ne hissettirdiğimiz önemli. Ekranda
    izleyip, 'Aralarında müthiş bir elektrik var!' gibi laflar duyduğumda
    çok da üzülmüyorum, 'İşimizi iyi yapıyoruz ki insanlara öyle bir duygu
    geçiyor' diyorum.

    Sevgiliniz gerçekten hiç mi bozulmadı?

    -
    Zannetmiyorum. Zaten ayrılmıştık. Tamamen başka sebepler yüzünden.
    Bihter’i oynayacağımı biliyordu. Nasıl bir kadın olduğunu da biliyordu.
    Parterimin Kıvanç olacağını da biliyordu. Niye bozulsun ki?

    Karizması
    çizilmiş gibi hissetmedi yeni...

    - Hiç zannetmiyorum. Çok
    tutkulu bir öpüşme ya da sevişme sahnesini çektiğiniz zaman, biraz da
    kendinizi kötü hissederek, kırık dönüyorsunuz eve. İyi bir sevgili,
    'Eyvah benim karizmam çizildi'den ziyade, 'Partneri nasıl davrandı?
    Bugün sette öpüşürken kendini kötü mü hissetti? Soyunurken ne oldu?'
    gibi şeyler düşünür. Hele bir oyuncuysa, empati yapar. Çünkü gerçekten
    kolay değil. Biz de robot değiliz, bir şey hissetmiyoruz ama 50 tane
    sana bakan gözün önünde öpüş, seviş...

    Sahne nasıl
    yönlendiriliyor?

    - Baştan mizansen belli oluyor. Yönetmen
    kameranın nerede olacağını ve nasıl bir şey çekmek istediğini anlatıyor.
    Sonra bizi kendi halimize bırakıyor. O anda çok müdahale olmuyor. Bu
    tür sahnelerde dışarıdan gelecek her komut, o ana seni daha çok
    yabancılaştıran bir şey...

    Kıvanç güzel bir adam. Daha çirkin
    bir adam tarafından öpülmekle, güzel bir adam tarafından öpülmenin
    oyunculuk açından bir farkı var mı, yok mu?

    - Yok tabii. Sen
    seçmiyorsun ki. O öyle bir şey değil...

    İnsan dişini fırçalıyor
    mu?

    - Elbette. O saygı çok önemli. Yediğin şeye de dikkat
    ediyorsun, o gün bir sevişme sahnesi çekeceğini, öpüşeceğini aklında
    tutuyorsun. Sigara içen insan, içmeyene özen gösteriyor. Bu tür şeylere
    özen göstermeyen oyuncular olduğunu duyuyorum. Tamamen alakasız olduğun
    biriyle öpüşmek zaten zor, daha da zorlaştırmanın manası yok.

    Bazen
    insan aç olabilir, ağzı kokabilir ya da dişinde sorun olabilir...

    -
    İşte o durumlar işi iyice sevimsizleştiriyor. Allah’tan benim
    partnerlerim bu konuda hep özenli oldular. Ben de elimden geldiğince
    özen gösteriyorum.

    Peki sonra hayat normal devam edebiliyor mu?
    Ne de olsa bunlar Türk erkeği. 'Bu kadını da öptüm!' filan diyorlar
    mıdır içlerinden?

    - Valla, onlara soracaksınız.

    Peki
    tahrik oluyorlar mıdır?

    - Bilmiyorum. Bazen öpüşme sahnelerinde
    dudaklar çekiliyor. İzleyici bizi yakın görüyor, zannediyor ki bedenen
    de yakınız, oysa o esnada o iki beden birbirinden uzak. Bazen başka
    numaralar da çekiliyor...

    Ne gibi?

    - Vücutlarımızın
    arasına yastık konuyor. Yani saygı sadece diş fırçalamakla olmuyor, bu
    tür şeyler de yapılıyor. Zaten öteki türlüsü taciz olur.

    MELTEM
    CUMBUL BANA SİNİR OLMUYOR

    Yani Meltem Cumbul size sinir olmuyor..

    -
    Tabii ki olmuyor. Sizin gazeteci arkadaşlarınız bunları uyduruyor,
    millet de doğru zannediyor.

    Ama sizin arkadaşlarınız da
    'Arkadaşız' diyorlar, sonra sevgili çıkıyorlar...

    - İyi de belki o
    zaman gerçekten arkadaşlar. İki insanın sevgili olabilmesi için önce
    arkadaş olmaları gerekmiyor mu?

    O zaman siz de Kıvanç’la şu anda
    arkadaşsınız ama ileride sevgili olabilirsiniz!

    - Bunun bir haber
    değeri yok, sizinkiler 'Yakaladık... Birlikteler'i seviyor. Öyle bir
    şey yok.

    ŞANSLIYDIM, HEP KADIN YÖNETMENLERLE ÇALIŞTIM

    Siz
    de bu son sevişme sahnelerinizi başarılı buldunuz mu?

    - Buldum.
    İzlediğim zaman estetik olduğunu düşündüm. Hiçbir şey görünmüyor ama her
    şeyi anlatıyor.

    Gerçekten Türk dizi tarihinde bir devrim mi bu?

    -
    Evet. Türk dizilerinde kadınla adam çok aşıktır, çok tutkuludur. Ama
    kadın bakiredir ve ilk kez filmin esas adamıyla sevişir. O da şöyle:
    Ufak bir öpüşme ve yatağa yuvarlanırlar, çocukları olur. O açıdan
    bakınca bizimki cesur bir sahne.

    Bir de tabii 'Oyuncuyum ama
    kocamı rencide edemem, sevişme sahnesi dışında her sahneyi oynarım'
    diyenler var.

    - Onları anlayışla karşılıyorum ama onlar gibi
    düşünmüyorum. Beni tek ilgilendiren şu: İnternet denilen bir şey var,
    bir bilgi deposu, işte orada, ileride çocuğum olursa, onun izlerken
    utanacağı bir görüntü bırakmak istemem. Tek kriterim bu. Kocamı değil
    çocuğumu utandırmamak. Bayağı ve avam bir şeyin içinde yer almak beni
    üzer.

    Bu da biraz yönetmenle ilgili bir şey sanki...

    -
    Evet, yönetmene inanıp inanmamak, ona teslim olup olmamak... Ben çok
    şanlıydım hep kadın yönetmenlerle çalıştım. Onlar seni asla et gibi
    göstermiyor, bir resmin içinde estetik bir unsur olarak gösteriyor. Aşkı
    Memnu’nun yönetmeni Hilal Saral, Güz Sancısı’nınki Tomris
    Giritlioğlu’ydu, Hatırla Sevgili’ninki ise Ümmü Burhan. Sonradan değişti
    ama ben öpüşme sahnelerini hep Ümmü’yle çektim.

    Öyle bir adama
    aşık olursunuz ki, şahanedir ama böyle bir takıntısı vardır, der ki 'Her
    konuda anlayış gösteririm ama bu konuda gösteremeyeceğim, kimseyle
    yatağa filan girmeni istemiyorum...' Böyle bir adamla beraber olabilir
    misiniz?

    - Hayır. Derim ki 'Kardeşim sen beni bu halimle sevdin,
    aldın, kabul ettin. Bundan sonra da beni değiştirmeye çalışma, ikimiz de
    mutsuz oluruz.' Kabul ederse ne ala, etmezse güle güle...

    LOLİTALIĞIM
    MI KALDI KART LOLİTA OLDUM

    Nasıl oyuncular sizi etkiliyor?

    -
    Daniel Day Lewis, Sean Penn gibi kendini değiştirebilenler. Onlara
    tapıyorum.

    Sıkı sık sizi Bergüzar Korel’le kıyaslıyorlar. Onu
    güçlü bir kişilik olarak değerlendiriyorlar, bir karakter oyuncusu
    olabilir diyorlar, size lolita...

    - Benim artık lolitalığım mı
    kaldı, kart lolita oldum! 25 yaşındayım. Ama Lolita şahane bir kitap ve
    şahane iki film, beni hiç rahatsız etmez öyle denmesi...

    Rol
    modelim diye tanımladığınız birileri?

    - Bir iki tane öyle kadın
    var hayatımda. Biri Serap Aksoy. Onun kendi ruhani gelişimine beni de
    ortak edip geliştirmesini çok seviyorum. Diğeri Nil Gürey, Efe’nin
    annesi. Onun da gücüne, sabrına ve hayata tutunmasına hayranlık
    duyuyorum.

    Siz kendinize 4 ay sonra sevgili yapmaya çalışıp,
    beceremeyince o ne yaptı?

    - Hiçbir şey. O beni hiç yargılamadı.

    Şimdi
    nasıl ilişkiniz?

    - Hayatımıza, sanki her şey normalmiş gibi
    devam edebildiğimiz bir anda, birbirimizin sesini duyunca, ikimizi de
    derin bir hüzün kaplıyor. Gerçi eskiden daha fazlaydı, karşılıklı
    ağlamamak için kendimizi zor tutuyorduk. Hálá birbirimizin sesini
    duyduğumuzda, söylemediğimiz ama seslerimizin tınısında derinlerde gizli
    olanları biliyoruz, hissediyoruz.

    Bazı insanlar mezarlığa
    gitmeyi sevmez, bazıları da sık sık ziyaret etmeden duramaz...

    -
    Ben gitmiyorum. Sadece Efe’ninkine değil, kaybettiğim diğer insanların
    mezarlarına da gitmiyorum. Onların olduklarına inanmıyorum. Tabii ki
    mezarlara iyi bakılsın, mezarlar temiz olsun, ama maddesel olarak orada
    değiller, ruhen zaten hiçbir zaman orada değillerdi. Mermerlere tapınmak
    bana göre değil. Yakılsak ve her şey bitse. Kendim için öyle isterim...

    Özel
    günlerde, ödül geccesi, doğum günü, ölüm günü... Öyle günlerde Efe’yi
    hissediyor musunuz?

    - Evet hissediyorum. Rüyalarıma da geliyor.
    Bütün bu serüveni aslında o başlattı, bana bir hayalimi teslim etti.
    Oynadığım her gün ona adanmış...

    ALDATMA HİKAYELERİNE BAKIŞIM

    Senaristlerimiz
    aldatma konusuyla ilgili Behlül’e şöyle bir diyalog yazmışlardı, benim
    düşündüğüm şeyi de özetliyor: 'Hayatta, başkalarına fazla
    güvenmeyeceksin. Kendine de...' İnsanın hayatında biri varken, bir
    başkasına aşık olabilir. Ama onu enayi yerine koymamalı. Ruhen orada
    değilsen, onu kandırma ve söyle. 'Ben gidiyorum' de ve git, diğeriyle ne
    istiyorsan yaşa...
    ŞanıŞer
    ŞanıŞer
    Süper Mod

    Süper Mod


    Mesaj Sayısı Mesaj Sayısı : 147
    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 19/07/10
    Ruh Hali Ruh Hali :  Birici hayatım morgda bitti Keyifl10

    top Geri: Birici hayatım morgda bitti

    Mesaj tarafından ŞanıŞer Salı Tem. 20, 2010 2:50 pm

    Çok Uzundu ama sıkılmadan Okudum
    P.için Teşekkürler

      Forum Saati Çarş. Kas. 27, 2024 4:24 pm